Şirketler İçin Büyük Kolaylık 

By Fortune Türkiye

Citi, nakit yönetimi ve ticaret finansmanı için Citi Token Services’i pilot olarak uygulamaya başladı…

ERSAN TAYLAN

Citi Ortadoğu ve Afrika Bölgesi ve Bankacılık Başkanı Ebru Pakcan, Mayıs 2021’den bu yana yürüttüğü bu göreve atanması öncesinde Citi Dış Ticaret ve Ticari Ürünler Bölümü Global Başkanı olarak görev alıyordu. Bu görevde Pakcan, Citi’nin Kurumsal, Finansal Kurumlar ve Kamu Sektörü segmentlerindeki müşterilerinin gelişen ihtiyaçlarını karşılamak için işletme sermayesi ve ticaret finansmanı çözümleri geliştirilmesinde aktif olarak rol aldı. Bu bağlamda farklı pazar ve alanda dünya çapında bir işletme yöneticileri, ürün ve satış uzmanları ekibine liderlik etti. Pakcan ile küresel ekonomideki riskleri, Türkiye ekonomisi ve firmalarının bu dönemde alması gereken tedbirleri konuştuk.

Kurumsal müşterileriniz için başlattığınız Citi Token Services hakkında bilgi verir misiniz?

Citi, nakit yönetimi ve ticaret finansmanı için Citi Token Services’i pilot olarak uygulamaya başladı. Bu hizmet, dijital varlık çözümleri sunmak için blok zinciri ve akıllı sözleşme teknolojilerini kullanıyor. Dünyanın farklı ülkelerindeki müşterilerimizin ‘her zaman açık’, programlanabilir finansal hizmetlere ihtiyacı oluyor. Citi Token Services de; 7/24 sınır ötesi ödemeler, likidite ve otomatik ticaret finansmanı çözümleri konusunda müşterilerimize destek sağlıyor. Pilot uygulamada kullanılan teknoloji, anında ödeme yetenekleriyle hem alıcılara hem de satıcılara tamamen dijital bir süreç sağladı ve bu da işlem işlem sürelerini günlerden dakikalara indirmesi bekleniyor.

Türkiye yabancı yatırımcılar için nasıl cazip bir pazara dönüşebilir?

Yabancı yatırımcıların iki farklı segmentte değerlendirilmeli. Bunlardan ilki portföy yatırımcıları. Portföy yatırımcıları tarafında Türkiye piyasasına geçtiğimiz yıla oranla ilgi var. Geçtiğimiz haftalarda İngiltere’de düzenlediğimiz yatırımcı toplantılarında da bunu bizzat gördük. Önümüzdeki dönemde ekonomi politikalarının doğru yönde devam etmesiyle bu ilginin artması beklenebilir. Doğrudan yabancı yatırımcılara baktığımızda ise portföy yatırımcılarından daha farklı parametreleri göz önüne aldıklarını; daha stratejik ve uzun döneme bakarak yatırım yaptıklarını görüyoruz. Bu parametrelerin başında ülkenin potansiyeli ve ekonomik öngörülebilirliği geliyor. Bu anlamda, dünyaya baktığımızda Türkiye’nin tartışmasız büyük bir potansiyeli var. Jeopolitik anlamda kilit bir noktada, ticaret yollarının merkezinde. Genç ve dinamik bir nüfusa sahip, borçluluk oranları düşük seviyelerde. Son dönemde atılan adımlarının devam etmesi, ekonomik programın devamının sağlanması, enflasyonun düşüş trendine girmesi ülkenin yabancı yatırımcılar için cazibesini artıracak faktörler olarak ön plana çıkıyor.

Türkiye global rekabette kendini nasıl öne çıkarabilir?

Tedarik zinciri yönetiminin önemi pandemi döneminde daha belirgin hale geldi ve akabinde Rusya-Ukrayna savaşı ile ön plana çıktı. Pandemi öncesi firmalar maliyet avantajına odaklanırken, artık tedarikçilerini çeşitlendirmeye yöneliyor ve coğrafi yakınlığı tercih ediyor. Türkiye; Ortadoğu, Avrupa, Afrika ve Asya arasında bir köprü konumunda. Küresel ticaretin yaklaşık yüzde 40’ı, Türkiye’den yapılacak 4 saatlik doğrudan bir uçuş mesafesi içerisinde gerçekleşiyor, bu da Türkiye için tedarik zinciri anlamında önemli bir fırsatı temsil ediyor. Global bir finansal kuruluş olarak gerek portföy yatırımcıları gerekse doğrudan yatırımcılarla görüşmeler yürütüyoruz, yatırımcılar arasında halihazırda Türkiye’ye tedarik zinciri yatırımı yapanlar veya ileri ki dönemde yapmayı düşünenler var. Tedarik zinciri yatırımlarının, doğru politikaların uygulanmasıyla önümüzdeki dönemde daha da artmasını beklemek yanlış olmaz. 

Küresel ekonomide artan riskler nelerdir?

Küresel ekonomideki riskleri üç alanda incelemek mümkün. Bunlardan ilki düşük global büyüme. Son yıllarda, küresel ekonomi, bazı ciddi şoklara rağmen direncini korudu ve bu dayanıklılık 2023’te de devam etti. 2023 yılı başında, küresel büyümenin keskin bir şekilde yavaşlamasını bekliyorduk. Her ne kadar küresel büyüme tahminlerimizi ABD ve Çin’den gelen yukarı yönlü sürprizler neticesinde yıl başındaki yüzde 2’nin altındaki seviyelerden yüzde 2.5’a yükseltmiş olsak da, global büyümenin kısıtlayıcı para politikaları neticesinde gelecek yıl yavaşlayacağını öngörüyoruz. Şu anda Avrupa’da 2024’ün ilk çeyreği sonuna dek sürmesini beklediğimiz bir resesyon olduğunu görüyoruz. Bunun ertesinde ise önümüzdeki sene 2. çeyrekte ABD’de bir resesyon beklenebilir. Tüm bunların neticesinde önümüzdeki sene global ekonomide bir yavaşlama beklemek şaşırtıcı olmaz. Bir diğer belirsizlik kaynağı da dünyadaki enflasyon oranlarındaki düşüşün ne kadar devam edeceği. Dünyada  enflasyon oranlarının düşmesi olumlu bir gelişme olmakla birlikte bu düşüş trendinin ne kadar devam edeceği ve enflasyonun eski seviyelerine ulaşıp ulaşmayacağı halen bir soru işareti. Dünyada belli başlı merkez bankalarının faiz oranlarını beklenenden daha uzun bir süre yüksek tutmaları halen gündemde. Buna bağlı olarak da uzun vadeli borçlanma araçları faizlerinin yüksek seviyelerde kalması ihtimal dahilinde. Baz senaryomuz olmamakla birlikte faizlerin yüksek kalması kalıcı büyümenin yavaşlaması ve gelişmekte olan piyasalar için finansmana ulaşımda biraz daha zorlu bir süreci beraberinde getirebilir. Küresel anlamda gördüğümüz üçüncü risk ise son yıllarda sıklıkla karşımıza çıkan beklenmedik jeopolitik gelişmeler. Bunun ekonomiye iki yönlü etkisini  görüyoruz. Jeopolitik gelişmeler, genelde emtia fiyatlarında yukarı doğru baskı yaratıyor. Bu baskının, hem enflasyon hem de merkez bankalarının sıkılaştırıcı politikalar izlemesi anlamında global büyümeyi yavaşlatıcı bir etkisi var. Aynı zamanda, jeopolitik belirsizlikler yatırımcıların risk algısında, risk iştahında bir değişime neden oluyor. Bu da fon akımında bir kesintiye neden olacağından ekonomiye negatif etkisinin olabileceğini söyleyebiliriz.

Ekonomilerdeki sarsıcı dalgalanmalar yaşanırken işletmeler ne tür tedbirler alabilirler?

Türk firmaları büyük ölçüde ihracata dayalı bir büyüme öngörüyor. İhracat pazarlarının çeşitlendirilmesi konsantrasyon riskini yönetebilmek için önemli bir unsur. Bu nedenle ihracat yapan firmaların tek bir coğrafyaya odaklanmaktansa bu pazarları çeşitlendirme yoluna gitmeleri gerektiğini düşünüyorum. Bununla birlikte, katma değeri yüksek mal çeşitliliğine odaklanmanın da aynı şekilde önemli olduğunu düşünüyorum. Bunun yanında bilanço yönetimi de önemli. İşletmelerin kurdaki dalgalardan etkilenmemeleri için hangi para cinsinden iş yapıyorlarsa o para cinsinden finansman sağlamaları en ideali. Bunun mümkün olmadığı durumlarda ise şirketler; kur, emtia fiyatı, faiz, kredi risklerini hedging ürünleri ile bertaraf edebilirler. Finansman tarafına baktığımızda faizlerin yükselmesi ile birlikte borçlanma maliyetleri de yükseliyor. Firmaların bu dönemde temkinli davranması ve konservatif bir bilanço yönetimine gitmesi makul olabilir.

Ortadoğu’daki savaşın ekonomik sonuçları hakkında bir değerlendirme yapar mısınız?

Bu alanda asıl etkileşimin emtia fiyatları üzerinde olacağını beklemek mümkün. Bu da özellikle petrol fiyatlarını göz önünde bulundurduğumuzda dünya ekonomisi için önemli. Şu ana kadar petrol arzında ciddi bir bozulma görmemekle birlikte arzın azalması özellikle emtia ithal eden ülke ekonomilerinde sıkıntı yaratabilir. Bunun yanında biraz önce bahsettiğim gibi risk iştahı ve algısında değişim olabilir. Risk anlamında yatırımcılar daha konservatif olabilirler.

Bankacılık sektöründeki büyük değişimi nasıl özetlersiniz? Tüm sektörün geleceğini düşündüğünüzde size en çok etkileyen konu nedir?

Bankaların sermaye yapısı güçlü olmayı sürdürüyor. Sermaye yeterlilik rasyosuna baktığımızda birçok ülkenin önünde olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Türkiye bankacılık sektörü, özellikle innovasyon ve IT altyapıları açısından son derece başarılı. Aynı zamanda tecrübeli ve değişikliklere kolay adapte olabilen insan kaynağı da global belirsizliklerin hakim olduğu ortamlarda avantaj sağlıyor. Bu yılın ilk yarısında ekonomide pek çok göstergede zorlu dönem geçirilse de Türk bankaları sendikasyon kredilerini başarılı bir şekilde yenilediler. Ekim itibariyle başlayan ikinci tur sendikasyon kredilerine baktığımızda da daha iyileşen maliyet ile söz konusu kredileri artarak yenilediklerini görüyoruz. 2023 bir önceki seneye göre bankaların uluslararası sermaye piyasalarında  aktif olduğu bir sene oldu. Ayrıca, gerek sendikasyon borçlanmaları gerekse birçok banka tahvil ihracında sürdürülebilirlik temasının öne çıktığını görüyoruz. Önümüzdeki dönemde Türkiye’ye özgü koşulların dışında dünyadaki negatif etkilere bakılması gerektiğini düşünüyorum. Bankalar, Türkiye özelindeki risklere hakimler, bunun yanında global gelişmelere ve bunların olası negatif etkilerine dikkat etmek faydalı olabilir. Dünyaya baktığımızda bankalar, müşterilerinin süreçlerini hızlandırmak ve kolaylaştırmak için yapay zeka ve makine öğreniminden yararlanıyor. 

Global ticaretin klasik yöntemleri baştan sona değişirken bu süreçte ortaya çıkan, rekabetçilik açısından değer kazanan eğilimlerin, konuların neler olduğunu düşünüyorsunuz?

Covid öncesi döneme baktığımızda maliyetleri düşürmek için üretilen malların mümkün olduğunca verimli bir şekilde tedarik edilmesine ve taşınmasına güçlü bir vurgu yapıldı. Ancak son zamanlardaki jeopolitik ve makroekonomik şoklar bu yaklaşımı alt üst etti. Şimdi, ticarette esneklik ve çeşitliliğin ön plana çıktığı bir evirilme sürecine giriyoruz. Sonuç olarak, firmalar da müşterilerinin ve diğer paydaşların taleplerini karşılamak için tedarik zincirlerini yeniden yapılandırıyorlar. Tedarik zincirinde esnekliğe olan bu odaklanma, yeni bir riski azaltma, yani “ürünleri ve pazarları çeşitlendirme” çağını doğurdu ve işletmeler bu gelişime uyum sağladıkça, ekonomik büyümede net faydalar görmeye başladı. Yeni ticaret koridorları oluştu. Brezilya, Hindistan ve Çin ile komşusu Arjantin’den daha fazla ticaret yapıyor. Ortadoğu artık Asya’ya Avrupa’dan daha fazla bağlı. Ve bu bağlantılar, Orta Doğu’yu Hindistan’a bağlayacak bir ekonomik koridor önerisiyle daha da güçlenebilir.

Türkiye ekonomisinin gelişimi açısından önümüzdeki dönemin en kritik konularının neler olduğunu ve hangi sektörlerin, alanların öne çıkacağını ön görüyorsunuz?

Sektörden bağımsız olarak dış ticarete, ihracata konu olan alanlara odaklanılması gerektiğini düşünüyorum. Yenilebilir enerji ve alt sektörleri, dijitalleşme ihracatı destekleme anlamında ön plana çıkacak. Katma değeri yüksek ürünler, özellikle yüksek teknoloji ürünler bu anlamda önem kazanıyor. 2023 Eylül verilerine baktığımızda yüksek teknolojili ürünlerin toplam imalat sanayi ihracatındaki payının yıllık yüzde 50 üzerinde bir artışla yüzde 4.1’e yükseldiğini görüyoruz. Aynı zamanda yeşil dönüşüm tüm dünyada ve Avrupa’da son derece önem verilen bir konu. Yenilebilir enerji buna iyi bir örnek oluşturuyor. Bununla birlikte elektrikli araç üretimi için batarya üretimi ve bunu destekleyici alt sanayilerin de öne çıkmasını bekleyebiliriz.

BENZER MAKALELER

POPÜLER MAKALELER